Arda Güler, 2026 Dünya Kupası elemelerindeki maç serisinin ardından Cristiano Ronaldo ile birlikte yeniden anıldı

2026 Dünya Kupası elemelerinin son turunda, genç Türk yetenek Arda Güler, Türkiye’nin hem umut vadeden hem de zorlu anlarının ardından kendini bir kez daha Cristiano Ronaldo ile karşılaştırıldı. Ronaldo, Portekiz adına rekorlar kırmaya devam ederken, Arda’nın yıldızı hızla yükseliyor ve kamuoyu algısı, ikisi arasında hem iyi hem de kötü anlamda giderek artan benzerlikler kuruyor.
Cristiano Ronaldo, uluslararası futbolda mükemmelliğin ölçütü olmaya devam ediyor. 9 Eylül 2025’te, Portekiz’in Macaristan’ı 3-2 yendiği zorlu mücadelede penaltıdan attığı golle, Dünya Kupası elemelerinde 39 gol atarak, onu turnuvanın tüm zamanların en iyi oyuncularından bazılarıyla aynı seviyeye taşıdı. Daha önceki elemelerde Portekiz, Ermenistan’ı 5-0 yendi ve Ronaldo iki gol atarak, 40 yaşında bile ülkesi için önemli ve belirleyici bir figür olmaya devam ettiğini gösterdi.
Öte yandan, Arda Güler’in Türkiye formasıyla son dönemdeki performansı hem olağanüstü bir potansiyelin hem de zorlu derslerin ipuçlarını veriyor. Türkiye’nin Konya’da İspanya’ya evinde 6-0 yenildiği maçta Güler, mücadeleci bir performans sergileyen az sayıda oyuncudan biriydi. Mağlubiyete rağmen, önemli sayıda top kapma, gol pozisyonu denemesi ve savunma hamlesi yaptı; ancak çabalarının çoğu gidişatı değiştiremedi. Güler, bu maçtan önce İspanyol yükselen yıldız Lamine Yamal’ı açıkça övmüş, Yamal’ın yeteneğine saygı duyduğunu vurgulamış ve İspanya ezici bir favori olmasına rağmen Türkiye’nin maça güvenle çıkacağının sinyalini vermişti. Yenilginin ardından gerilim arttı: Güler ve Yamal arasında bir itişme yaşandı ve bu hem gözlemcilerin hem de medyanın dikkatini çekti. Bu, Güler’in tutkusunu ve üzerindeki baskıyı vurguluyor.

Peki, Güler neden Ronaldo ile birlikte anılıyor? Bunun bir kısmı tarihten kaynaklanıyor: Güler, UEFA Euro 2024’te ilk kez forma giydiğinde, 2004’te Ronaldo’dan bu yana Avrupa Şampiyonası’nda ilk maçında gol atan ilk genç oyuncu oldu. Dahası, Güler, henüz ergenlik çağındayken aynı Avrupa Şampiyonası’nda gol ve asist yaparak seçkin bir kulübe katıldı; bu, daha önce yalnızca Ronaldo ve Wayne Rooney’nin başardığı bir başarıydı. Bu gerçekler, özellikle Güler’in kendi başarılarıyla veya zorlu maçlarda ilgi odağı olduğu zamanlarda, karşılaştırma yapmak için bir temel oluşturuyor.
Yine de, benzerlikler bu aşamada pratikten ziyade sembolik olma eğiliminde. Ronaldo, uzun yıllardır süregelen rekorları kırmaya devam ediyor, gol atma becerileri ve on yıllardır sergilediği liderlikle dikkat çekiyor. Güler ise tam tersine, milli takım yolculuğunun henüz başında. İstikrarını geliştiriyor, iniş çıkışlarla başa çıkmayı öğreniyor ve kendi yaşındaki birçok genç oyuncudan daha güçlü rakiplerle karşılaşıyor.
Türkiye için İspanya maçı, elit milli takımlarla karşılaştırıldığında nerede olduklarının sert bir hatırlatıcısıydı. Savunma zaaflarını, taktik disiplinindeki boşlukları ve belki de en önemlisi, önemli anlarda kolektif bir geçmişin eksikliğini ortaya çıkardı. Güler, her ne kadar ilgi odağı olsa da, tek başına sorumlu değildi; hiçbir genç oyuncu böylesi koşullarda bir takımı tek başına taşıyamaz. Ancak gözlemciler, onda hem beklentilerin yükünü hem de daha önce yaptığı gibi, hikâyeleri değiştirme potansiyelini gördüler.
Aynı zamanda, Ronaldo’nun yolculuğu ve statüsü, genç oyuncuların küçük adımlarını bile büyüten uzun bir gölge düşürdü. Güler umut vaat ettiğinde, Ronaldo’nun yankıları sadece yaptıklarıyla değil, olabilecekleriyle de ilgilidir. Yanlış adımlar attığında veya takımı zorlandığında, zıtlık daha da keskinleşir. Medya, taraftarlar ve uzmanlar, neredeyse efsanevi ölçütler belirlediği için, Ronaldo’yu yükselen yıldızlar için bir ölçüt olarak kullanırlar.

Arda Güler, bu farkı kapatmak için ne yapabilir; Ronaldo’nun rekorunu tekrarlamak değil, kendi mirasını oluşturmak açısından? İlk olarak, istikrar hayati önem taşıyacak: özellikle baskı altında, hem hücum hem de savunma rollerinde yaratıcılık ve güvenilirliği dengeleyen performanslar. İkinci olarak, zihinsel dayanıklılık: Güler’in İspanya yenilgisinden sonraki tepkisi -gözle görülür hayal kırıklığı- derinden önemsediğini gösteriyor ki bu iyi bir şey, ancak toparlanması daha da önemli olacak. Üçüncü olarak, liderlik: Türkiye, tecrübeli oyunculara her zaman güvenilemediği zamanlarda genç oyuncularının yükselişine odaklanacak ve Güler, hem kulüp geçmişine (Real Madrid’de) hem de milli takım deneyimine sahip az sayıdaki oyuncudan biri.
Birçok yönden, Ronaldo ile karşılaştırılmak kaçınılmaz. Bu sadece Güler’in genç yaşta başardıklarından değil, aynı zamanda Ronaldo’nun süregelen öneminden de kaynaklanıyor; hâlâ üretiyor, hâlâ başarıyor ve hâlâ manşetlerde yer alıyor. Ancak karşılaştırmalar iki ucu keskin bir kılıçtır: ilham verici ama aynı zamanda baskı yaratan.
Sonuç olarak, son eleme turunun ardından, Arda Güler’in Cristiano Ronaldo ile birlikte her zamankinden daha fazla anıldığına şüphe yok. İster gençlik rekorları kırması, ister dünya standartlarında yetenek gösterileri sergilemesi, isterse de zorlu rakipler tarafından sınanması olsun, Güler radarlarda. Şimdi onun için asıl sınav, hem zafer hem de hayal kırıklığı yaratan bu anları değerlendirip bunlardan ders çıkarmak. Çünkü Ronaldo’nun gölgesinde kalmak kolay bir şey değil, ancak iyi yönetilirse, Arda Güler’i kendini bir sonraki Ronaldo olarak değil, uluslararası futboldaki müthiş yeteneği olarak tanımlamaya itebilir.