BİR NAZİNİN YASAK AŞKI: Helena Citrónová – Bir SS gardiyanının hayatını tehlikeye atarak Auschwitz’deki gaz odalarından mucizevi bir şekilde kurtulmayı başaran güzel Yahudi kadın

Auschwitz, insanlığın gördüğü en karanlık dönemlerden birinin sessiz tanığı olarak tarihe kazınmıştır. Bu ölüm kampında sadece milyonlarca hayat söndü, aynı zamanda akıl almaz hikâyeler, inanılması güç kaderler ve imkânsız görünen mucizeler yaşandı. Helena Citrónová’nın hikâyesi de tam olarak bunlardan biridir. Genç, güzel ve hayat dolu bir Yahudi kadının, bir SS subayının yasak aşkı sayesinde ölümden dönmesi, bugün hâlâ tarihçileri ve insanlık vicdanını şaşırtmaya devam etmektedir.

Helena Citrónová, henüz 19 yaşındayken ailesiyle birlikte Auschwitz’e gönderildi. Kampın acımasızlığı, insanların bir kimlikten ziyade yalnızca bir numaraya indirgenmesi ve ölümün her an yanı başında dolaşması Helena için kısa sürede bir kabusa dönüştü. Ancak kader, en beklenmedik anda en sarsıcı şekilde karşısına çıktı. Bir gün kamp içinde çalıştığı sırada SS gardiyanı Franz Wunsch’un dikkatini çekti. Normal şartlarda bir Nazi subayının bir Yahudi kadınla ilişkisi düşünülemez, hatta ölümle cezalandırılabilecek bir suçtu. Buna rağmen Franz Wunsch, Helena’ya âşık oldu ve bu aşk, ölümün gölgesinin üzerine düşen tek ışık haline geldi.

Wunsch, Helena’yı korumaya başladı. Ona daha iyi yaşam koşulları sağladı, çalışırken tehlikelerden uzak tuttu ve gizlice yiyecek ve yardım temin etti. Fakat en dramatik an, Helena’nın kız kardeşi Róza’nın gaz odasına gönderileceği gün yaşandı. Róza, listeye girmişti ve normalde onu kurtarmak imkânsızdı. Helena, çaresizlik içinde Wunsch’a koştu ve kız kardeşini kurtarması için yalvardı. Nazi rejiminin acımasız kuralları
düşünüldüğünde bu talep, hem Wunsch hem de Helena için büyük bir riskti. Ancak buna rağmen Wunsch, görev ve itaat zincirini kırarak Róza’nın gaz odasına girmesini engelledi ve hayatını kurtardı. Bu olay, Helena’nın yaşamında olduğu kadar kamp tarihinin en dramatik sahnelerinden biri olarak hafızalara kazındı.
Savaş sonrası hayat, iki taraf için de kolay olmadı. Helena özgürlüğüne kavuştu, ancak yaşadıkları onun kalbinde silinmez izler bıraktı. Franz Wunsch ise Nazi geçmişi nedeniyle yargılandı. Mahkeme sırasında Helena şahit olarak çağrıldı ve Franz’ın kardeşini kurtardığını açıklayarak onun idam edilmesini engelledi. Buna rağmen Helena, “Onun beni sevmesi benim için bir mutluluk değildi, sadece hayatta kalma şansımdı” sözleriyle bu ilişkiyi hiçbir zaman romantize etmedi. Ona göre bu, aşk değil, ölümün kıyısında verilen bir yaşam mücadelesiydi.
Helena Citrónová’nın hikâyesi, savaşın en karanlık yüzünde bile insanlığa dair kırıntıların var olabileceğini gösteren sarsıcı bir belgedir. Bugün tarihçiler bu olayı, Nazi Almanyası’nın vahşeti içinde insan doğasının çelişkilerini gözler önüne seren eşsiz bir örnek olarak değerlendiriyor. Auschwitz’in sessiz tanıkları arasında Helena’nın hikâyesi, belki de en unutulmaz olanlardan biridir.