MASUM YÜZLÜ CANAVAR: 15.000 kadını akıl almaz bir vahşetle öldüren Nazi muhafızı

Tarih onu “Ravensbrück’ün Güzel Ölümü” diye andı. 1945’te Kızıl Ordu’nun kampı ele geçirdiği gün, 28 yaşındaki sarışın, mavi gözlü, ince yapılı kadın gardiyan, mahkûmların arasında sıradan bir tutuklu kılığında kaçmaya çalışıyordu.

Ama bir Polonyalı kadın onu tanıdı ve kolundan yakaladı: “İşte o! Dorothea Binz! Bizi kırbaçla döven, köpeklere parçalatan, gaz odasına gönderen o!” Dorothea Binz, bir anda “Die Hyäne von Ravensbrück” – Ravensbrück’ün Sırtlanı – olarak yeniden doğdu. Güzel yüzünün altında sakladığı canavarlık, savaşın en korkunç hikâyelerinden biriydi.

Dorothea Binz 1920’de Berlin yakınlarında sıradan bir işçi ailesinin kızı olarak doğdu. 1939’da, 19 yaşında, SS’e yardımcı personel olarak katıldı. Önce Lichtenburg, sonra 1942’de Ravensbrück kadın toplama kampına atandı. Kampın komutanı, onun “masum yüzünü” fark etti ve en acımasız görevlere verdi.
Kısa sürede Aufseherin (kadın gardiyan) rütbesini aldı ve 1943’te “Arbeitseinsatz” bölümünün başına getirildi – yani mahkûmların hangi cehenneme gönderileceğine karar veren kişiydi.
Tanık ifadeleri aynı cümleyle başlar: “Güzelliği insanı kandırırdı, ama gözlerinde buz gibi bir ölüm vardı.” Binz, her sabah kamp meydanında elinde kırbaçla dolaşır, beğenmediği bir kadını anında seçerdi. “Sen! Çık dışarı!” der, sonra kendi elleriyle döverdi.
Bir Fransız mahkûm, mahkemede şöyle anlattı: “Bir gün hamile bir kadını yere yatırdı, karnının üstüne çıktı ve ‘Bebeğin nasıl dans ediyor bak’ diye güldü. Sonra köpeğini saldı.” Köpekleri özellikle eğitmişti; “Lump” ve “Rex” adlı iki Alman çoban köpeği, onun bir işaretiyle kadınların cinsel organlarına saldırırdı.
En büyük zevki “seçme” yapmaktı. 1944-45 arasında Ravensbrück’e gelen trenlerde, genç ve güzel kadınları ayırır, önce “özel kulübesine” götürür, tecavüz eder ya da SS subaylarına sunardı. İşe yaramaz bulduklarını ise gaz odasına ya da Uckermark “gençlik kampı”na – aslında imha merkezine – gönderirdi.
Resmi kayıtlara göre, sadece onun imzasını taşıyan ölüm listelerinde 12.000’den fazla isim vardı. Tanıklar, gerçek sayının 15.000’i aştığını söylüyor.
Binz’in en korkunç icadı “Bunker”dı. Kampın en karanlık hücresinde, mahkûmları zincire vurur, günlerce aç bırakır, sonra kendi elleriyle vururdu. Bir Çek doktor, “Kadınlarıizyonisti” diye adlandırdığı Binz’in, Yahudi kadınların göğüslerini jiletle kestiğini, sonra tuz bastığını anlattı.
Bir başka tanık, Binz’in 14 yaşındaki bir kıza “Sen artık büyüdün” diyerek ceketini çıkarıp dövdükten sonra gaz odasına gönderdiğini söyledi.
1945 Nisan’ında kamp boşaltılırken, Binz hâlâ görev başındaydı. Ölüm yürüyüşlerinde, geri kalanları kurşuna dizdi. Kaçarken yakalandığında, üzerinde SS üniforması bile yoktu; çiçekli bir elbise giymişti. İngiliz askerlerine “Ben sadece hemşireydim” dedi. Ama Ravensbrück’ten kurtulan yüzlerce kadın onu teşhis etti.
1947’de Hamburg’daki Ravensbrück davasında yargılandı. Duruşmada soğukkanlıydı; gülümsüyor, saçlarını düzeltiyordu. Savcı “Neden yaptın?” diye sorduğunda, “Emirleri yerine getirdim. Ayrıca… hoşuma gidiyordu” cevabını verdi. Salonda buz gibi bir sessizlik oldu. 2 Mayıs 1947’de idama mahkûm edildi.
6 Mayıs 1947 sabahı, Hameln Cezaevi’nde İngiliz cellat Albert Pierrepoint ipi boynuna geçirirken, Binz son kez güzelliğini kullanmaya çalıştı: “Lütfen hızlı yapın, yüzüm bozulmasın.” Pierrepoint, anılarında yazdığına göre, “Hayatımda hiç bu kadar soğuk bir göz görmemiştim” dedi. İp çekildiğinde, Dorothea Binz 27 yaşında, hâlâ güzel bir ceset olarak yere düştü.
Bugün Ravensbrück Anıt Alanı’nda onun adı bile yazmaz. Ama yaşlı kurtulanlar hâlâ fısıldar: “O şeytan, güzel bir melek kılığına girmişti. Onu gördüğümüz an, cehennemin kapısı açılırdı.” Masum yüzlü canavar, savaşın en karanlık simgelerinden biri olarak tarihe gömüldü – ama unutulmadı.
En büyük zevki “seçme” yapmaktı. 1944-45 arasında Ravensbrück’e gelen trenlerde, genç ve güzel kadınları ayırır, önce “özel kulübesine” götürür, tecavüz eder ya da SS subaylarına sunardı. İşe yaramaz bulduklarını ise gaz odasına ya da Uckermark “gençlik kampı”na – aslında imha merkezine – gönderirdi.
Resmi kayıtlara göre, sadece onun imzasını taşıyan ölüm listelerinde 12.000’den fazla isim vardı. Tanıklar, gerçek sayının 15.000’i aştığını söylüyor.
Binz’in en korkunç icadı “Bunker”dı. Kampın en karanlık hücresinde, mahkûmları zincire vurur, günlerce aç bırakır, sonra kendi elleriyle vururdu. Bir Çek doktor, “Kadınlarıizyonisti” diye adlandırdığı Binz’in, Yahudi kadınların göğüslerini jiletle kestiğini, sonra tuz bastığını anlattı.
Bir başka tanık, Binz’in 14 yaşındaki bir kıza “Sen artık büyüdün” diyerek ceketini çıkarıp dövdükten sonra gaz odasına gönderdiğini söyledi.
1945 Nisan’ında kamp boşaltılırken, Binz hâlâ görev başındaydı. Ölüm yürüyüşlerinde, geri kalanları kurşuna dizdi. Kaçarken yakalandığında, üzerinde SS üniforması bile yoktu; çiçekli bir elbise giymişti. İngiliz askerlerine “Ben sadece hemşireydim” dedi. Ama Ravensbrück’ten kurtulan yüzlerce kadın onu teşhis etti.
1947’de Hamburg’daki Ravensbrück davasında yargılandı. Duruşmada soğukkanlıydı; gülümsüyor, saçlarını düzeltiyordu. Savcı “Neden yaptın?” diye sorduğunda, “Emirleri yerine getirdim. Ayrıca… hoşuma gidiyordu” cevabını verdi. Salonda buz gibi bir sessizlik oldu. 2 Mayıs 1947’de idama mahkûm edildi.
6 Mayıs 1947 sabahı, Hameln Cezaevi’nde İngiliz cellat Albert Pierrepoint ipi boynuna geçirirken, Binz son kez güzelliğini kullanmaya çalıştı: “Lütfen hızlı yapın, yüzüm bozulmasın.” Pierrepoint, anılarında yazdığına göre, “Hayatımda hiç bu kadar soğuk bir göz görmemiştim” dedi. İp çekildiğinde, Dorothea Binz 27 yaşında, hâlâ güzel bir ceset olarak yere düştü.
Bugün Ravensbrück Anıt Alanı’nda onun adı bile yazmaz. Ama yaşlı kurtulanlar hâlâ fısıldar: “O şeytan, güzel bir melek kılığına girmişti. Onu gördüğümüz an, cehennemin kapısı açılırdı.” Masum yüzlü canavar, savaşın en karanlık simgelerinden biri olarak tarihe gömüldü – ama unutulmadı.