Türk basketbolunun gururu Alperen Şengün’ün başarı hikâyesi dünya genelinde övgüler toplarken, perdenin arkasındaki duygusal bir gerçek ilk kez ortaya çıktı. Yıllar önce maddi sıkıntı içindeki Şengün ailesinin ayakta kalmasına yardım eden küçük bir restoran sahibinin hikâyesi, bugün milyonlarca insanı etkileyen sıcak bir efsaneye dönüştü. Şengün’ün annesi, zor günlerde yaşananları anlatırken hem geçmişin acısını hem de bugünün gururunu aynı anda taşıyordu.
Ailenin yaşadığı sıkıntılar bilindik hikâyelerden değildi. Babasının işi kapanmış, annesi geceleri temizlik işlerine gitmeye başlamıştı. Alperen henüz küçüktü ve büyüme çağında bir çocuk için en önemli şeylerden biri olan beslenme bile aile için ciddi bir sorun hâline gelmişti. Annesi o günleri anlatırken sesi titriyordu. “Ekmek alacak paramız olmadı zamanlar oldu. Bazen ne pişireceğimi düşünürken ağlardım.” Aynı semtte bulunan, dışarıdan bakıldığında sıradan görünen küçük, eski bir restoran işte tam o dönemde hayatlarının en büyük şansına dönüştü.
Restoran sahibi Mehmet Usta, ailesi kuyrukta beklerken durumu fark etmişti. Ufak sessiz bir göz teması yeterli olmuştu. O günden sonra Alperen ve ailesi o restorana her girişlerinde hesap neredeyse yok sayılırdı. Mehmet Usta, “Bugün benden olsun.” der, annesinin itirazını elinin bir hareketiyle keserdi. Aile, borçlandıklarını düşünürken, Mehmet Usta için mesele açıktı. “Onlar iyi insanlar, çocuk da pırlanta gibi. Yardım etmek boynumun borcu.” demişti yıllar sonra. Alperen büyüdü, profesyonel oldu ve NBA’e gitti. Fakat küçüklüğünde aldığı o desteği asla unutmadı.

Geçtiğimiz ay Türkiye’ye döndüğünde, gizlice o eski mahalleye uğradı. Restoran hâlâ ayaktaydı ama duvarlar eskimiş, masalar yıpranmıştı. İçeri girdiğinde kimse onu fark etmedi. Sessiz, mütevazı duruşu yıllardır değişmemişti. Mehmet Usta’nın onu görünce gözleri bir anlığına doldu fakat hâlâ şakalaşacak hâli vardı. “Demek NBA yıldızı oldun ha? Benim çorbayla büyüyen çocuk bu mu?” Alperen sadece tebessüm etti. Birkaç dakika sonra cebinden bir zarf çıkarıp masanın üzerine bıraktı. Üzerinde hiçbir açıklama yoktu. Mehmet Usta açtığında elindeki şeyin ne olduğuna inanamadı: tam 87.000 dolarlık bir çek.
Usta, eli titreyerek sandalyeye çöktü. “Bunu kabul edemem.” dedi ama sesinde kararlılıktan çok şok vardı. Alperen başını kaldırıp kararlı bir şekilde “Bu borç değil. Sizin yaptığınız borç değildi. Ben sadece teşekkür ediyorum.” dedi. Fakat asıl sürpriz bundan sonra geldi. Alperen, restoranın artık kendisine ait olduğunu söyledi. Binayı tamamen satın almış ama mülkiyeti değiştirmemişti. “Burası sizindir. Sadece hak ettiğiniz değeri görsün istiyorum.”

Birkaç gün sonra restoranın duvarına yeni bir tabela asıldı. Tabelenin üzerinde sadece tek bir cümle yazıyordu. Bu cümle restoranı ziyaret eden herkesin boğazını düğümleyen, Mehmet Usta’nın ise gözyaşlarını saklamaya çalışarak okumaya çalıştığı bir mesajdı. Alperen tabela için şöyle demişti: “Benim için tarihin en kıymetli teşekkür mektubu.”
Tabelada şu yazıyordu:
“Bir çocuk doysun diye bir kap yemek veren, bir milletin gururunu büyütür.”
Bu cümlenin yarattığı etki dalga dalga yayıldı. Restoran sosyal medyada fenomen oldu. İnsanlar tabelenin önünde fotoğraf çekiyor, hatta dünyanın dört bir yanından mesajlar geliyordu. Mehmet Usta ise tüm bu ilgi karşısında şaşkındı. “Ben sadece insanlık yaptım.” diyordu. Ama onun küçük jesti, bir çocuğun hayatında büyük bir ateş yakmıştı. Alperen’in bugün geldiği noktada o restoranın sıcak bir tabağının da payı olduğunu herkes kabul ediyordu.

Gerçeğin yanına biraz da efsane karışınca ortaya bu büyülü hikâye çıktı. Restoran artık sadece bir esnaf lokantası değil, bir insanın iyiliğinin nasıl bir ülkenin geleceğini etkileyebileceğinin sembolü hâline geldi. Şengün bu hikâyeyi ne röportajlarda abartır ne de kendi reklamı için kullanır. Bu da onu hem sahada hem hayatın içinde değerli kılan şeydir.
Türkiye’nin gururu olan genç yıldızın bu davranışı, bugün belki de kariyerindeki en büyük smaçlardan biri olarak anılıyor. Çünkü bazı kahramanlıklar salonlarda değil, sessizce atılan adımlarda yazılır.